Her Salı akşamı
olduğu gibi yine yolum Taksime düşüyordu. Otobüs durağında o Mart soğuğunda
aptalca hususi otolara bakarak otobüs beklemekteydim. Hayatımın birçok bölümünü
bekleme süreçleriyle geçirmiş biri olarak pek sıkılmıyordum açıkçası. Kurduğum
hayaller ilkokul çağındaki çocukların hayalleriyle eşdeğerdi. İşte bu noktada
gerçekten çağ dışı bir insan olduğumu fark etmem gerekiyordu. Ama nasıl? Tekrar
o soğuk akşama ve otobüs durağına dönmüştüm. Yanımda bana bakıp kifayetsizce
sırıtan adama benimde beklemediğim bir şekilde ‘Ne var lan’ dedim. Garip adam ‘
Taksim otobüsünü bekliyorsun sanırım’ dedi. Kekeleyerek kuru bi’ ‘EVET’ dedim.
‘Çok beklersin’ dedi garip adam ve devam etti. ‘Bugün seferler iptal, bu arada
ben Timur’. ‘Bende Hamdi’ diyebilmiştim sadece. İçimi bir korku ve endişe
sarmıştı. Taksime gidemezsem söyleşiyi kaçıracaktım. Yüzümden anlamış olmalı ki
‘Merak etme. Biraz sonra buradan ‘Dünyanın her yerine giden otobüsü’ geçecek.’
dedi. ‘Ne saçmalıyorsun sen’ dedim. ‘Bak ben Edinburgh’ a gideceğim hiç sorun
ediyor muyum? Tabi ki de hayır’ dedi çok garip insan Timur. ‘Otobüsle bir ada
parçasında bulunan yere nasıl gideceksin?’ dedim. ‘Orasını dert etme’ dedi
Timur. Bende dert etmedim.
O
otobüsü beklerken sohbet koyulaştı ve kişisel konular ortaya döküldü. Tabi
kişisel konuları açan Timur’du. Açtığı kişisel konu ise basurdu. Sürekli
‘Geçmiş olsun’ diyip geçiştirmeye çalışsam da o vazgeçmedi ve sonunda beklenen
otobüs geldi. Ön camda ‘ HER YERE GİDER ve HERŞEY GEÇER’ yazıyordu. İlk defa
böyle bir otobüs görmüştüm ve ‘Her yere gider’ ibaresi doğrusu beni benden
almıştı. Otobüse binerken ön tarafta bulunan makineye akbil bastım. Arkalara
doğru ilerledim. Her şey geçer derken akbilin de geçmesi beni Dünya Kupasını yakından
gören kaybeden takımın futbolcusu gibi sevindirdi. Timur yanıma geldi, genelde
hepsi boş olan koltuklardan birine oturdu. ‘Timur’ dedim ‘Sen neyle geçtin.’
‘İlkokul pekiyi, Lise orta, ÖSS baraj + 10 puan’ dedi ve ekledi ‘Ne diyorsun
amk!’ ‘Olum akbil bastın mı yani dedim. ‘Hayır, lan ne akbili her şey geçer
diyor bende içimde var olan insan sevgisiyle geçtim’ dedi iyicene garipleşen
Timur. Yuh dedim içimden harbi yuh! ve sonra daha da sertleştim kendime karşı
‘Tam malım ha birde mal oluşum yetmiyormuş gibi akbil bastım halbuki her şey
geçer diyor bende dahilim buna Hamdi malı’ dedim. Ardından hüzünlü bir
yolculuğa göz kırptım.
Daha otobüse bineli 5 dakika olmamıştı
ki Timur düğmeye bastı, o mutluluk pompalayan ‘DURACAK’ yazsını devreye soktu.
‘Nereye Timur’ dedim o otobüsten inerken ‘Edinburgh 5 dakika mı lan burası
Polonezköy bak durakta yazıyor. Timur bırakıp gitme lan beni’. Çoktan gözden
kaybolmuştu bile Timur. Bir 10 dakika daha oturup duracak yazısına ait düğmeye
basacaktım. Otobüsün içinde mahsur kalmış gibi oturan parmakla saydığım 15 kişi
bir zombi edasıyla etrafı gözetliyordu yeni fark etmiştim. Kapan kısılmıştım.
Bir hışımla kalkıp düğmeye bastım otobüs durdu fakat bu ne soğuktu yarabbi.
Kısık gözlerle bakarak Nepal yazan tabelayı gördüm. İyice şaşırdım otobüsten
inemedim tabi. Çaktırmadan ‘Kim basıyorsa bu düğmeye haddini bilsin. Dur kalk,
dur kalk bu otobüs ne yakıyor haberiniz var mı’ dedim. Şoförün sempatisini
kazanmış olmalıydım ki ‘Delikanlı yanıma gel’ dedi. Yanına gidip ‘Buyur Abi’
dedim. ‘Olum’ dedi şoför. ‘Olum sen nereye gitmek istiyorsun.’ Bilinçsizce ‘New
York New York’ dedim. ‘Tamam’ dedi ‘Ben gelince sana söyleyecem ön kapıdan
inersin’. Çok sevinçliydim hayatımda ilk defa yurtdışına çıkacaktım o da NY idi
boru değildi yani. Aradan 20 dakika geçmemişti ki gördüğüm Adana il sınır yazan
tabela ve peşi sıra gelen ‘nüfus 1.530.257, rakım 23 ’ ifadeleri bulunan tabela beni beynimden
vurulmuş hale soktu. Şoför ‘Burada incen arkadaş’ dedi. Kızgınlıkla söylemiş
olmalıydım ki ‘ Lan göt buranın neresi New York’ dedim. Şoför ‘Kızmabirader kaç
zarla oynanıyordu’ diyip birazda olsa havayı yumuşatmıştı. ‘Gel senle inelim
bi’ güzel kebap yiyelim’ dedi şoför. Kendimizi ‘AMCA BABA YARISIDIR’ isimli
kebap salonunda bulmuştuk. Masaya kurulur kurulmaz ‘Yolcular ne olacak’ dedim. ‘Salla
gitsin onları baksana hepsi zombi gibi’ dedi. ‘Peki, neden öyleler’ diye sordum
ve ekledim ‘Abi ben Hamdi senin isim ne?’ ‘Ben Muhittin’ dedi şoför ‘Onların
haline gelince hepsi kafasında inecekleri yeri düşünüyorlar. 30 senedir o
koltuklarda oturanlar var, hepsi ilk başlarda senin gibiydiler fakat
istedikleri yeri bi’ türlü tutturamayınca zombiye dönüştüler sanki. İstediği
yere gidebilen bir tek kişi çıktı o da Timur. Nasıl yapıyor bende bilmiyorum.’
Oldukça şaşırıyordum. Biraz zaman geçtikten sonra siparişler geldi. Sohbete
başladık fakat benim dikkatimi Muhittin abinin 5.porsiyonda olması çekmişti. ‘Abi
nasıl yiyon bu kadar porsiyonu birde zayıf adamsın’ dedim. ‘Uzun yol yoruyor be
adamı Hamdi acıkıyorsun işte’ dedi. ‘Kaç yıldır çalışıyorsun bu otobüste abi’
dedim. ‘Sanırım 30 yıl’ dedi Kaptan şoför Muhittin. ‘Peki, bırakmayı düşünmedin
mi hiç abi ha’ dedim. Muhittin kaptan ‘Düşünmez olur muyum fakat bu otobüse
giren kolay kolay çıkamaz’ dedi. ‘Bu otobüsün bi’ son durağı olmalı be abi’
dedim. ‘İşte’ dedi kaptan ‘İşte o son durağı bir bulsak herkes özgürlüğüne
kavuşacak ama…’
Yemek bittikten sonra aklıma dâhice bir
fikir geldi. Otobüse binmeden, ön tarafta içten cama yapıştırılmış olan ‘Her
yere gider ve Her şey geçer.’ yazılı tabelayı söktüm. Muhittin Abi olanları
hayretle izliyor fakat çaktırmıyordu. Tabelayı sökerken aklıma ilkokuldayken
arkadaşların kızlar tuvaleti ve erkekler tuvaleti yazan tabelaları yerlerini
değiştirmeleri ile ortaya çıkan karışıklıkta kendimi birden kızlar tuvaletinde
bulmam geldi. İşte bir tabela değişimi nelere bedeldi. Anılarımı geride bırakır
bırakmaz o tabelanın yerine el yazım ile yazdığım Adana-İstanbul yazılı kâğıdı
ya da en ilkel diye adlandırabilecek tabelayı cama iliştirdim. Birden bütün
yolcular otobüsten inmeye başladılar. ‘Nerdeyiz biz? , Hangi yıldayız? , Saç
sakalım birbirine karışmış, Alnım kırışıklarla dolu’ nidaları yükseldi
yolculardan. Hepsine gereken açıklamayı yaptıktan sonra o gece Adana-İstanbul
seferini başlatmıştık. Herkesi özgürlüğe kavuşturmak öyle gururlandırmıştı ki
beni daha fazla dayanamayıp şekerleme fabrikasındaki yöneticiliğimden istifa
etmiş ve Muhittin Abi’nin yanında muavin olmuştum. Timur ise tarih sayfasındaki
yerine geri dönmüş ve Ankara Savaşının hazırlıklarına girişmişti. Timur’un
rüyasında beni görmesi tarihin akışını oldukça etkileyecekti.
HASAN TOLGA CENİK