28 Nisan 2015 Salı

OTOBÜS DURAĞI



     Her Salı akşamı olduğu gibi yine yolum Taksime düşüyordu. Otobüs durağında o Mart soğuğunda aptalca hususi otolara bakarak otobüs beklemekteydim. Hayatımın birçok bölümünü bekleme süreçleriyle geçirmiş biri olarak pek sıkılmıyordum açıkçası. Kurduğum hayaller ilkokul çağındaki çocukların hayalleriyle eşdeğerdi. İşte bu noktada gerçekten çağ dışı bir insan olduğumu fark etmem gerekiyordu. Ama nasıl? Tekrar o soğuk akşama ve otobüs durağına dönmüştüm. Yanımda bana bakıp kifayetsizce sırıtan adama benimde beklemediğim bir şekilde ‘Ne var lan’ dedim. Garip adam ‘ Taksim otobüsünü bekliyorsun sanırım’ dedi. Kekeleyerek kuru bi’ ‘EVET’ dedim. ‘Çok beklersin’ dedi garip adam ve devam etti. ‘Bugün seferler iptal, bu arada ben Timur’. ‘Bende Hamdi’ diyebilmiştim sadece. İçimi bir korku ve endişe sarmıştı. Taksime gidemezsem söyleşiyi kaçıracaktım. Yüzümden anlamış olmalı ki ‘Merak etme. Biraz sonra buradan ‘Dünyanın her yerine giden otobüsü’ geçecek.’ dedi. ‘Ne saçmalıyorsun sen’ dedim. ‘Bak ben Edinburgh’ a gideceğim hiç sorun ediyor muyum? Tabi ki de hayır’ dedi çok garip insan Timur. ‘Otobüsle bir ada parçasında bulunan yere nasıl gideceksin?’ dedim. ‘Orasını dert etme’ dedi Timur. Bende dert etmedim.          
        O otobüsü beklerken sohbet koyulaştı ve kişisel konular ortaya döküldü. Tabi kişisel konuları açan Timur’du. Açtığı kişisel konu ise basurdu. Sürekli ‘Geçmiş olsun’ diyip geçiştirmeye çalışsam da o vazgeçmedi ve sonunda beklenen otobüs geldi. Ön camda ‘ HER YERE GİDER ve HERŞEY GEÇER’ yazıyordu. İlk defa böyle bir otobüs görmüştüm ve ‘Her yere gider’ ibaresi doğrusu beni benden almıştı. Otobüse binerken ön tarafta bulunan makineye akbil bastım. Arkalara doğru ilerledim. Her şey geçer derken akbilin de geçmesi beni Dünya Kupasını yakından gören kaybeden takımın futbolcusu gibi sevindirdi. Timur yanıma geldi, genelde hepsi boş olan koltuklardan birine oturdu. ‘Timur’ dedim ‘Sen neyle geçtin.’ ‘İlkokul pekiyi, Lise orta, ÖSS baraj + 10 puan’ dedi ve ekledi ‘Ne diyorsun amk!’ ‘Olum akbil bastın mı yani dedim. ‘Hayır, lan ne akbili her şey geçer diyor bende içimde var olan insan sevgisiyle geçtim’ dedi iyicene garipleşen Timur. Yuh dedim içimden harbi yuh! ve sonra daha da sertleştim kendime karşı ‘Tam malım ha birde mal oluşum yetmiyormuş gibi akbil bastım halbuki her şey geçer diyor bende dahilim buna Hamdi malı’ dedim. Ardından hüzünlü bir yolculuğa göz kırptım.
        Daha otobüse bineli 5 dakika olmamıştı ki Timur düğmeye bastı, o mutluluk pompalayan ‘DURACAK’ yazsını devreye soktu. ‘Nereye Timur’ dedim o otobüsten inerken ‘Edinburgh 5 dakika mı lan burası Polonezköy bak durakta yazıyor. Timur bırakıp gitme lan beni’. Çoktan gözden kaybolmuştu bile Timur. Bir 10 dakika daha oturup duracak yazısına ait düğmeye basacaktım. Otobüsün içinde mahsur kalmış gibi oturan parmakla saydığım 15 kişi bir zombi edasıyla etrafı gözetliyordu yeni fark etmiştim. Kapan kısılmıştım. Bir hışımla kalkıp düğmeye bastım otobüs durdu fakat bu ne soğuktu yarabbi. Kısık gözlerle bakarak Nepal yazan tabelayı gördüm. İyice şaşırdım otobüsten inemedim tabi. Çaktırmadan ‘Kim basıyorsa bu düğmeye haddini bilsin. Dur kalk, dur kalk bu otobüs ne yakıyor haberiniz var mı’ dedim. Şoförün sempatisini kazanmış olmalıydım ki ‘Delikanlı yanıma gel’ dedi. Yanına gidip ‘Buyur Abi’ dedim. ‘Olum’ dedi şoför. ‘Olum sen nereye gitmek istiyorsun.’ Bilinçsizce ‘New York New York’ dedim. ‘Tamam’ dedi ‘Ben gelince sana söyleyecem ön kapıdan inersin’. Çok sevinçliydim hayatımda ilk defa yurtdışına çıkacaktım o da NY idi boru değildi yani. Aradan 20 dakika geçmemişti ki gördüğüm Adana il sınır yazan tabela ve peşi sıra gelen ‘nüfus 1.530.257, rakım 23  ’ ifadeleri bulunan tabela beni beynimden vurulmuş hale soktu. Şoför ‘Burada incen arkadaş’ dedi. Kızgınlıkla söylemiş olmalıydım ki ‘ Lan göt buranın neresi New York’ dedim. Şoför ‘Kızmabirader kaç zarla oynanıyordu’ diyip birazda olsa havayı yumuşatmıştı. ‘Gel senle inelim bi’ güzel kebap yiyelim’ dedi şoför. Kendimizi ‘AMCA BABA YARISIDIR’ isimli kebap salonunda bulmuştuk. Masaya kurulur kurulmaz ‘Yolcular ne olacak’ dedim. ‘Salla gitsin onları baksana hepsi zombi gibi’ dedi. ‘Peki, neden öyleler’ diye sordum ve ekledim ‘Abi ben Hamdi senin isim ne?’ ‘Ben Muhittin’ dedi şoför ‘Onların haline gelince hepsi kafasında inecekleri yeri düşünüyorlar. 30 senedir o koltuklarda oturanlar var, hepsi ilk başlarda senin gibiydiler fakat istedikleri yeri bi’ türlü tutturamayınca zombiye dönüştüler sanki. İstediği yere gidebilen bir tek kişi çıktı o da Timur. Nasıl yapıyor bende bilmiyorum.’ Oldukça şaşırıyordum. Biraz zaman geçtikten sonra siparişler geldi. Sohbete başladık fakat benim dikkatimi Muhittin abinin 5.porsiyonda olması çekmişti. ‘Abi nasıl yiyon bu kadar porsiyonu birde zayıf adamsın’ dedim. ‘Uzun yol yoruyor be adamı Hamdi acıkıyorsun işte’ dedi. ‘Kaç yıldır çalışıyorsun bu otobüste abi’ dedim. ‘Sanırım 30 yıl’ dedi Kaptan şoför Muhittin. ‘Peki, bırakmayı düşünmedin mi hiç abi ha’ dedim. Muhittin kaptan ‘Düşünmez olur muyum fakat bu otobüse giren kolay kolay çıkamaz’ dedi. ‘Bu otobüsün bi’ son durağı olmalı be abi’ dedim. ‘İşte’ dedi kaptan ‘İşte o son durağı bir bulsak herkes özgürlüğüne kavuşacak ama…’
        Yemek bittikten sonra aklıma dâhice bir fikir geldi. Otobüse binmeden, ön tarafta içten cama yapıştırılmış olan ‘Her yere gider ve Her şey geçer.’ yazılı tabelayı söktüm. Muhittin Abi olanları hayretle izliyor fakat çaktırmıyordu. Tabelayı sökerken aklıma ilkokuldayken arkadaşların kızlar tuvaleti ve erkekler tuvaleti yazan tabelaları yerlerini değiştirmeleri ile ortaya çıkan karışıklıkta kendimi birden kızlar tuvaletinde bulmam geldi. İşte bir tabela değişimi nelere bedeldi. Anılarımı geride bırakır bırakmaz o tabelanın yerine el yazım ile yazdığım Adana-İstanbul yazılı kâğıdı ya da en ilkel diye adlandırabilecek tabelayı cama iliştirdim. Birden bütün yolcular otobüsten inmeye başladılar. ‘Nerdeyiz biz? , Hangi yıldayız? , Saç sakalım birbirine karışmış, Alnım kırışıklarla dolu’ nidaları yükseldi yolculardan. Hepsine gereken açıklamayı yaptıktan sonra o gece Adana-İstanbul seferini başlatmıştık. Herkesi özgürlüğe kavuşturmak öyle gururlandırmıştı ki beni daha fazla dayanamayıp şekerleme fabrikasındaki yöneticiliğimden istifa etmiş ve Muhittin Abi’nin yanında muavin olmuştum. Timur ise tarih sayfasındaki yerine geri dönmüş ve Ankara Savaşının hazırlıklarına girişmişti. Timur’un rüyasında beni görmesi tarihin akışını oldukça etkileyecekti.
 


                                                                                                     HASAN TOLGA CENİK