24 Mayıs 2015 Pazar

ZAMAN MAKİNESİ

‘Ooo vakit geç olmuş. Ben kalkayım malum iş, güç’ demiştim Sulak çiftinin yanından ayrılırken. Bir türlü zamanı kontrol etmeyi öğrenememiştim. Sırf zamanla iyi geçinmek ve kontrol altına almak için ZAMAN gazetesine bile abone olmuştum ama nafile… Niye benle uğraşıyordu ki bu zaman? Neden ben? Bu düşünceler içerisinde, kapıyı açıp evime girdim. Pijamalarımı giyer giymez, yatağa attım kendimi. Sabah düşünürüm bunları diyerek uykuya daldım.

Saate baktığımda öğlen 12 sularıydı. Evet, korktuğum başıma gelmiş, zamanla olan mücadelemi kaybetmiş ve de işe geç kalmıştım. Müdürümü arayıp halamın hastalandığını ve ona bakmak zorunda olduğumu söyledim. Müdür pis bıyık ‘sadece bir günlük’ deyip kestirip attı ve telefonu yüzüme kapattı. Yüzümü yıkarken, eli yüzü gözükmeyen aynada kendime uzun bir müddet baktım. Yetmedi bi’ daha baktım. Sonunda ‘Buldum!’ dedim. Ama ne bulmuştum. Yüzüme bir daha su çarpınca kendime geldim. İşte bulduğum şey çok açık ve netti. ‘Zaman makinesi yapmak.’ Gayette ciddiydim. Peynirli kurabiye yapan ben, boktan bir zaman makinesi mi yapamayacaktım. Güldüm kendime ve hemen makine yapımı için kollarımı sıvadım. Hazır kollarımı sıvamışken, abdestte aldım.

Kahvaltımı hazırlayıp, televizyonun başına geçtim. Belki bu zaman makinesi ile ilgili birkaç bir şey bulurum diye o kanal senin, bu kanal benim gezip durdum. Dikkatimi bir kadın programı çekti. Hemen durdum, sabitledim kendimi. Orda kendine doktor diyen biri ‘Evet, ekran karşısındaki bayanlar, kâğıdımızı kalemimizi hazır edelim’ dedi. Kendimi birden oda da kâğıtla kalem ararken buldum. Ve hemencecik TV başına geçtim. Zaman makinesi için umutla not alıyordum fakat doktor bey bel ağrılarından kurtulmak isteyen bayanlara özel reçete yazdırıyordu. Hayal kırıklığına uğramıştım. 3 saatimi sırf bu kadın programında bir umut verirler makinenin formülünü diye bekleyerek geçirmiştim. Zaman yine beni alt etmiş, kontrataktan golü bulmuştu.

Akşama kadar evin içinde volta atıp, düşünerek vakit harcadım. Aklıma herhangi bir şey gelmedi zaman makinem için. Haberlerin başlama saati gelir gelmez koltuğa kuruldum ve bekledim. Bu bekleyiş beni baya bi’ zaman kaybına uğratmıştı. Haberlerden de beklediğimi bulamayınca akşam yemeğimi yemeye ve TV’deki ‘Yüzüklerin Vadisi’ adlı dizimi izlemeye başladım. Bu da benim tam 4 saatimi aldı. Gece 12 gibi yatmaya karar verdim. Saatimi kurdum işe geç kalmamak için ve yatağın içine kendimi-tüyün havada süzülme süresine paralel olarak-attım. Uyumuştum çoktan.

       Garip garip rüyalar görürken, rüyaların olmazsa olmazı aksakallı dedeyi karşımda buldum. ‘Ey oğul! Sana güzel şeyler söyleyecem aklında tut’ dedi aksakallı dede. ‘Bir dakika dede, kâğıt kalem alayım kafam zaten allak bullak’ dedim. Ve kâğıt kaleme sarıldım. ‘Söyle dedem’ dedim. ‘Yaz oğul! ‘Zaman makinesi’ ‘Malzemeler’ mır, mır, mır, mır  ‘Yapılışı’ tır, tır, tır…’ derken dede, ‘Ne diyon lan napayım zaman makinesini, ayağımıza fırsat gelmiş. Söyle bakalım oradan sayısalın rakamlarını, bir de devretti oh mis gibi’ dedim. Aksakallı dede ‘Oğul sayısalı bilmiyorum bu hafta sırf sana yardım için geldim zaman ma… ehe’ derken tokatı suratına yapıştırdım. ‘Napayım lan ben makineyi, bana para lazım s.kmişim zamanı. Zaten sen rakamları söylüyon da noluo kimse tutturamıyor sayısalı, yalancı ihtiyar’ diye bağırıp yakasına yapmıştım. Bastonunu kırıp, kırık bastonu boğazına bir bıçak edasıyla dayadım. Geç bakayım sen şöyle diyerek elini kolunu bağlayıp onu gizli odamdaki gizli dolabıma sakladım. Dolabın kapağını tekrar açtığımda 10 yaşımdan beri içerde rehin tuttuğum diş perisine yemek vermeyi unuttuğum aklıma geldi. İkisine de bir şeyler hazırlayıp önlerine koydum. Aksakallı yemeği bitirdikten sonra ‘Niye bizi burada tutuyorsun bizim suçumuz ne?’ dedi. ‘Sus lan koduğum’ deyip suratına bir tokat daha attım. ‘Peki diş perisinin ne işi var burada’ dedi aksakallı. ‘Uzun hikâye’ dedim ve başladım anlatmaya. ‘10 yaşımdaydım. Yeni dişim çıkacaktı. Eski dişimi, annemin-diş perisi alacak o dişi ve sana onun yerine hediye bırakacak- demesiyle yastığımın altına koydum. O gece diş perisi gelmişti. Göz kapaklarımı hafif aralayıp, onu dikkatlice izledim. Dişi aldı ama ortada hediye falan yoktu. Yataktan fırlayıp, ‘Hop nereye gidiyon hemşerim’ deyip perinin kafaya tahtayla vurdum. Bayılmıştı. O günden beri burada saklıyorum’ dedim. Diş perisi ‘Sihirli değneğimin pili bitti. Niye inanmıyorsun bana hala’ dedi. ‘Yalan söylüyorsun bana, yalan’ dedim ve ekledim ‘O gün hiç gelmeyecektin peri hem de hiç!’ Dolabın kapağını iki zavallının suratına kapattım.

 Yatağa uzanır uzanmaz aklıma bir fikir geldi. Bu salakları evde tuttukça olan bana oluyor, maddi yönden bana giriyordu. Gizli odaya gidip, gizli dolabın kapısını açtım. İlk önce eli kolu bağlı ihtiyarı dışarı çıkarıp bir sandalyeye oturttum. Yere gazeteleri serdim ve doğruca banyoya koştum. ‘Napacaksın bana’ diye bağırıyordu aksakallı arkamdan. Banyodan aldığım tıraş makinesiyle bunun saçla sakalına giriştim. Aksakallı dedenin kafayı dazlak, yüzünü de parlak yapmıştım. Aksakallıyı böyle görünce kahkahalar attım ve kendisini görmesi için eline aynayı tutuşturdum. Dede hem ağlıyor hem de ‘Niye yaptın bana bunu’ diyerek bağırıyordu. Sıra periye gelmişti. Dolaptan dışarı çıkardım periyi. Ayakta durmasını ve sihirli değneğini bana vermesini söyledim. Değneği cebe atıp, diğer cebimdeki makası alıp perinin kanatlarını kökten kestim. İki zavallı ağlıyor ve ağıtlar yakıyordu. Bunların bağını çözüp, ‘Şimdi siktirin gidin’ diyerek evden kovdum. İntikamımı almıştım. (Neyin intikamıysa…)

Elimi cebime atınca sihirli değneği fark ettim. Acaba gerçekten pili mi bitmişti? Lazerdeki pilleri çıkarıp değneğe taktım. İlk önce bir bardak su için değneği salladım ve önüme geldi bardak. ‘Oha! Çalışıyor lan’ dedim. Lakin değnek yoktan var etmiyordu evde ne varsa onu önüme getiriyordu sadece. Zaman makinesi için değneği salladığımda önüme hiçbir şey gelmedi. Para için salladığımda önüme cebimdeki var olan 5 ytl geldi. Oldukça sinirlendim. O sinirle değneği kırıp, çöpe attım.


      H.TOLGA CENİK

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder